Dolar 38,4952
Euro 43,9016
Altın 4.053,72
BİST 9.155,95
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 22°C
Hafif Yağmurlu
Adana
22°C
Hafif Yağmurlu
Per 23°C
Cum 23°C
Cts 24°C
Paz 24°C

Deprem ve stratejik akıl / Serhat Latifoğlu

Deprem ve stratejik akıl / Serhat Latifoğlu
25 Nisan 2025 09:25
A+
A-

Bu hafta içinde İstanbul’da yaşanan 6,2 şiddetindeki deprem, ne kadar hazırlıklı olup olmadığımıza dair tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Depremler kuşağında olan ve yüksek deprem riski ile karşı karşıya bulunan Türkiye ne yazık ki proaktif davranmak yerine bu tartışmaları her deprem sonrasında yaşıyor, gündem değişiyor ve konu unutulup gidiyor. Oysa bundan iki yıl önce Türkiye çok büyük bir deprem felaketi yaşamış ve on binlerce vatandaşımız vefat etmişti. Büyük deprem felaketinin yaraları hükümetin gerçekleştirdiği büyük seferberlikle sarılmaya çalışılıyor. Ancak deprem ve depremin yıkıcılığı gerçeği hala karşımızda büyük bir sorun olarak durmaya devam ediyor.

‘SERBEST PİYASA’ REJİMİNİN ESERİ PLANSIZLIK VE KAOS

ABD Başkanı Ronald Reagan 1980 yılında iktidara geldiğinde yaptığı konuşmada ‘yaşadığımız bu krizde devlet sorunumuzu çözmüyor; sorun devletin ta kendisi’ demişti. Devlet düşmanlığı ve ‘devletin toplumsal hayatın her alanından çekilmesi’ ilkesi neoliberal ideolojinin temel dayanağıdır. Bu ilke Türkiye’de 12 Eylül 1980 Gladyo darbesi ile hayata geçirildi. Devlet hayatın her alanında adım adım tasfiye edildi. Kuralsızlık kural oldu, kaotik bir sistem ortaya çıktı. Türkiye’de kurulan uğursuz ‘serbest piyasa’ rejimi böyle hayatımıza girdi. Öyle ki Türkiye’de kurulan ‘serbest piyasa’ rejimi ABD’dekinden daha da ‘serbestti’. İlk yapılan işlerden birisi planlamanın sona erdirilmesi oldu. Devlet kurumları işlemez hale getirildi ve birbiriyle bağları koparılan kamu kurumlarının bazıları tasfiye edildi. Kalan kamu kurumlarının yetkileri daraltılarak etkisiz hale getirildi, içleri boşaltıldı. Bunlar yapılırken yoğun devletçilik karşıtı propaganda yapıldı. Bu dönemde ‘benim memurum işini bilir, bugün git yarın gel’ gibi deyişler kazandırıldı Türkçeye.

NEOLİBERAL İDEOLOJİ STRATEJİK AKLI FELÇ ETTİ

Bugün Türkiye’de deprem riskinin en üst düzeyde nedenlerinden birisi planlamanın tasfiye edilmesi ve devletin etkinliğinin azaltılmasıdır. 1950’lerde başlayan gecekondulaşma 1970 ve 1980’lerden sonra yoğunlaştı ve sistematik hale geldi. 1980’de ülke nüfusunun yüzde 56’sı kırlarda yaşarken 2000’lere geldiğimizde nüfusun yüzde 75’i şehirlerde yaşamaya başlamıştı. 1980 sonrasında IMF ile yedi kez stand by anlaşması imzalandı ve Türkiye ekonomisi IMF’nin çizdiği çerçevede yeniden organize edildi. IMF Türkiye’ye ucuz iş gücü ile imalat yapan, ithalata bağımlı bir ihracat modeli dayatmıştı. Devletin otoritesini zayıflatılması, planlamanın ortadan kalkması ile hızlı ve plansız iç göç yaşandı. Kontrolsüz iç göçün en önemli etkisi de hem nüfusun hem de üretim alanlarının deprem açısından en riskli bölgelerinde yoğunlaşması oldu. IMF eliyle Türkiye’nin stratejik aklı felce uğratılmıştı. Türkiye’nin afet risk yönetiminin olmaması beraberinde böyle bir stratejik hatayı getirdi. Devleti ve planlamayı tasfiye eden neoliberal zihniyet işte bu ‘akıl almaz’ hatayı yaptırdı.

ÜRETİM VE YERLEŞİM MARMARA BÖLGESİ’NDE

Yakın zamanda büyük depremler olması beklenen Marmara Bölgesi’nin Türkiye ekonomisinde çok önemli bir yeri var. Yüksek deprem riskinin bulunduğu bu bölge ekonomik anlamda Türkiye’nin can damarıdır. Türk ekonomisinin toplam ihracatının yüzde 67’si bölgeden yapılıyor. Sanayi faaliyetlerinin yüzde 52’si, sanayi sektörünün cirosunun yüzde 55’i bölgede gerçekleşiyor. Toplam vergilerin yüzde 60’ı buradan tahsil ediliyor. Mevcut koşullar devam ederse Marmara Bölgesi’nde 7’nin üstünde gerçekleşecek bir depremin Türk ekonomisinde çok yıkıcı bir etkisi olacaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre 2012’den sonra 1 milyon 400 bin adet konut kentsel dönüşüm kapsamına girdi. Ancak Türkiye çapında yaklaşık 1 milyon 500 bin konutun daha dönüştürülmesi gerekmektedir. Sadece İstanbul’da acil olarak en az 480 bin konut yeniden inşa edilmeli ve 600 bini aşkın yakın konut güçlendirilmelidir.

İNŞAAT SEKTÖRÜ GÜÇLENDİRİLMELİDİR

Mandacı neoliberal ekonomistlerin inşaat sektörünü karalayan, aşağılayan ve şeytanlaştıran kara propagandası tesadüf değildir. İnşaat sektörü zayıf olan bir ülke kalkınamaz geri kalır. Neoliberal ideoloji kalkınmaya karşıdır; Batı dışında kalan tüm ekonomilerin uydu ve kırılgan olmasını ister. İnşaat sektörü Türkiye ekonomisinin en gelişmiş sektörlerinden birisidir. Sektör GSYİH’nin yüzde 6’sı büyüklüğündendir, doğrudan ve dolaylı olarak GSYİH’nin yüzde 30’una katkıda bulunur. Önceki yıl 7 müteahhit şirketimiz dünyanın en büyük 100 şirketi listesine girdi ve dünyada büyük çaplı projelere imza atarak göğsümüzü kabarttı. İnşaat sektörü bir ekonomiye en yüksek katma değer sağlayan sektörlerden birisidir. Özellikle Türkiye gibi hızlı gelişen ülkelerde gelişmiş bir inşaat sektörü büyük önem arz eder. Sektöre yönelik yapılan kara propagandayı bir kenara bırakırsak yurtiçinde yapılan müteahhitlik konusunda bazı sorunlar olduğu bir gerçektir. Müteahhitlik adeta bir hobiye dönüşmüştür. 453 bin civarında bulunan müteahhidin ne kadarının ehil olduğu tartışma konusudur. Sektörde standartlar belirsizdir ve somut verilere ulaşmak zordur. Kayıt dışı ekonominin en yoğun yaşandığı sektörlerden birisidir. Bu ve bunun gibi sorunlar denetim ve kontrol mekanizmalarının eksik kalmasına ve hayati sorunlara yol açıyor. Sektör güçlüdür bu bir avantajdır ama kesin olarak daha sıkı kurallarla yeniden düzenlenmelidir. Depreme karşı yapılacak seferberlik sürecinde inşaat sektörünün desteklenmesi ve teşvik edilmesi şarttır. Gerek kamu eliyle gerekse kamu-özel sektör işbirliği ile yapılacak projelerde inşaat sektörünün dinamizmine ve gücüne ihtiyaç var. Dolayısıyla vergi destek, teşvik ve diğer tüm imkanlar sağlanmalı ve Marmara Bölgesi başta olmak üzere ülke çapında kentsel dönüşümün bir an önce tamamlanması sağlanmalıdır.

NEOLİBERAL İDEOLOJİ CAN GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDİYOR

Sonuç olarak; mandacı neoliberal zihniyetin Türkiye’ye verdiği en büyük zararlardan birisi deprem ile ilgili olarak vatandaşımızın can güvenliğinin tehlikeye atılması oldu. Deprem sorununun iki büyük deprem yaşandıktan sonra (1999 ve 2023) hala konuşuluyor ve tartışılıyor olması planlama eksikliğini ve devletimizin stratejik planlama yeteneğinin ne kadar akamete uğratıldığını bize gösteriyor. Can güvenliğimiz ve milli güvenliğimiz için deprem ile ilgili makro planlamanın yapılması ve bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

ÖNERİLER

– Afet Risk Yönetimi merkezi olarak yapılmalıdır. Farklı devlet kurumlarının (yerel yönetimler dâhil) ayrı ayrı yaptığı planlamalar birleştirilmeli geniş yetkilerle tek merkezden yönetilmelidir.

– Türkiye’nin tüm bölgelerinde risk altında olan konutların uygun şartlarda inşaatının planlaması yapılmalıdır. Yapılacak dönüşümde büyük risk altında olanlar öncelikli olmalıdır.

– Tersine göç planlı ve kontrollü bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

– İnşaat sektörüne özel, EPDK’ya benzeyen bir kurul oluşturulması şarttır.

– Depremin neden olduğu hasar için özel tahvil ihraç edilmelidir. Afetler için özel bir fon oluşturulmalı. Bu fon Türkiye Varlık Fonu bünyesinde yönetilmelidir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.