Deprem kültürü var mı?

Televizyonlarda günlerdir deprem hakkında uzman olan da olmayan da görüş belirtmeye devam ederken, bu durum artık tabir yerindeyse kabak tadı vermektedir.
Televizyonlarda konuşan uzmanlar son derece bilimsel konuşsa da bu durum sokaktaki insanların pek umurunda değil.
Bu durumda uzmanları rahat bırakmak, vatandaşı da doğru yönlendirmek gerekmektedir.
Depremin şiddeti ile harekete geçilecekmiş gibi tartışmalar devam ediyor.
Deprem ülkesi olduğumuz konusunda herkes hemfikir olmasına rağmen, deprem kültürü oluşturmak konusunda yetersizlik devam ediyor.
Bugün toplumun önündeki temel sorun depremin şiddeti değildir. Yanlış sorulara doğru yanıtlar bulmaya çalışılıyor.
Televizyonlar halka jeoloji dersi vermeye devam ederken bir anda başka kanala zapping yapıyoruz.
Bize gerek olan şey, deprem ile ilgili jeolojik bilgiler değil, deprem kültürü oluşturmaktır.
Deprem doğal bir afet olmasına rağmen yarattığı sonuçlar toplumsal sorunlara yol açmaktadır.
Olay toplumsal sorunlara yol açıyorsa, buna müdahale için kamu politikası ve planlama yapılması zorunludur.
Bunu da gerçekleştirecek olan kuvvet Devlet’tir.
Bugün Devlet’in iki temel görevi vardır:
1- Deprem kültürü oluşturmak
2- Kentleri dönüştürmek ve depreme dirençli hale getirmektir.
1999 Gölcük Depremi az da olsa bir aydınlanma etkisi yaratmasına rağmen, etkisi yaygınlaştırılmadı.
Çünkü bilmek ile kavramak farklı şeylerdir.
Toplum, deprem konusunu bilmesine rağmen olayı kavramakta sorunlar yaşamıştır. Kavratacak olan da Devlet’tir.
Hem depreme önlem alınmasında hem de kavratılmasında oldukça geç kalınıyor.
Bu iş, televizyonlardaki kısır tartışmalara, reyting uğruna kavga ve gerilime bırakılmayacak kadar önemlidir.
Bugün tartışılması gereken temel sorular “Nasıl bir deprem kültürü oluşturacağız?” ve “Nasıl bir kentsel dönüşüm yapacağız?” sorularına yanıtlar bulmaktır.
Ancak ne Devlet’te ne de Medya’da bu yönde bir eğilim var.
Geleceği inşa etmek varken, siyasi çekişmelerin, vizyonsuzluk ve misyonsuzluğun çıkmazındalar.
Diğer yandan da serbest piyasacılık ve kârlılık anlayışı toplumu esir almaktadır.