Kiralık Günah Yiyiciler ve Merhametin Reddi…/ Sedat Memili yazdı

Böylelikle işlenen günahlar ve günahkâr sayısı arttıkça tapınakların neden muhteşem inşa edildiklerini de anlamış oldum.
“Ateş! Uzak dur! Evde değilim…”
İnsanlığın kültür tarihinde işlenen günahlara karşı yakılma korkusu köklüdür.
Kötülük yapanın ruhu öte dünyada ateşler içinde yanacaktır.
Günahın neden olduğu bu acıdan kurtulmak için ilkel insanlar birçok yöntem geliştirmişlerdir.
Bunlardan en bilineni, kötülüğü kovma törenleridir. Kötülükler bir kurbana yüklenir ve o kurban, hakaret edilerek köyden kovulur.
Bazı törenlerde bir insan elinde meşale kötülük kılığına girer ve kötünün kapısına dayanır. İçerideki bağırır: “Ateş uzak dur! Evde değilim!”
Meşaleyle donatılmış, kötülükle simgeleşmiş kişi, köylülerin ortak tepkileri ile köyün dışına kadar sürülür ve kötülük köyden atılmış olur.
Bu törenin yetersiz olduğu kabilelerde daha farklı uygulamalar vardır:
Bir de ateşe başka adres verme ya da ateşin yakacağı kurbanları kiralama töresi vardır.
Günah işleyen, günahının ağırlığını kaldıramaz… Ceza korkusu hayatını cehenneme çevirir. Alt tabakadan, ekonomik olarak güçsüz biri ile anlaşır… Bu zavallı günah yüklenici, günahkâr zenginin bütün günahlarını bir bedel karşılığında alır. Böylelikle kötülükler insandan insana aktarılmış olur.
“Ateş, ben evde değilim ama günahımın bedelini şu ödeyecek!” parasıyla değil mi?
Bu özellikle bir Gal töresidir. Bu olaya tanık olmuş Antropolog Aubrey anlatıyor:
“Hereford eyaletinde gömme törenlerinde ölmüş olanın bütün günahlarını üzerine alacak yoksul insanlar kiralamak eski bir töreydi. Anımsıyorum, onlardan biri, Rose kentler arası yolu üzerinde küçük bir evde yaşıyordu. (İnce uzun, çirkin, acınası sefilin biriydi) Yapılan şey şuydu: Cenaze evden çıkarılıp tabuta uzatıldığında, bir somun ekmek getirilip cenazenin üzerinden Günah- Yiyiciye veriliyordu, bir de ağzına kadar bira dolu, akçaağaçtan yapılma bir ‘Mazâr Kâsesi’ (Dedikodu Kâsesi) – hepsini içmesi gerekiyordu bunun – Müteveffanın bütün günahlarını üzerine alıp onu(Erkek yada kadın) günahlarının öldükten sonra da arkasından gelmesinden kurtarma karşılığı altı peni de para olarak veriliyordu.
Bu törenin bu zamana kadar bütün Gallerde kullanıldığını sanıyorum. Kuzey Gallerde Günah – yiyiciler sık kullanılırdı; fakat orada bir kâse bira yerine süt veriyorlar…” (*)
Antropolog olmadığımdan bilemiyorum, cenazelerde moda haline getirilen “cenaze yemeğinin” kökeni bu anlayış olabilir mi? Dedikodu Kâsesinden süt veya bira içmeye gerek yok… Cenazelerde çay içerken yeteri kadar dedikodu yapılıyor zaten…
Dünyanın neresinde hangi inanç mensubu olursa olsun, bazı davranış biçimleri evrenseldir.
Bazı anlayışlar da…
Zenginin, günahından kurtulmak için fakir kiralaması ilginç geldi bana… Böylelikle ahlak anlayışı çöküp, günahkarlar arttıkça tapınakların neden devasa ve muhteşem yapıldıklarını da anlamış oluyorum.
Ne kadar günah o kadar düşkünlere merhamet…
Ne kadar günah, o kadar hayırseverlik ruhu…
Ne kadar günah o kadar, küçüklüğümüzü hissettirecek devasa tapınaklar…
Yoksul insan, günahkârların merhametini kabul etmekle, onların vicdanını rahatlattığının farkında değil…
Merhameti reddetmek bazen adalete hizmet eden bir erdem olur.