Atatürk ve Diyanet düşmanları aynı yere hizmet ediyor / Nadir Temeloğlu yazdı
10 Kasım yaklaştı… Yine aynı manzaralarla karşı karşıyayız…
Bir kesim var ki, özellikle sosyal medyada Atatürk karşıtlığını tabir-i caizse gemi azıya aldı. Meselenin Atatürk olmadığını, Cumhuriyet’in kurucu değerleri olduğunu biliyoruz. Her türlü tevatür, meczupların anıları, “benim büyüklerim yaşamış”tan öteye gidemeyen anlatılarla toplumumuzun millî değerleri hedef alınıyor. Aynı Ermeni Soykırım yalanında üretilenler gibi… Temel amaç kışkırtma ve iç cepheyi parçalamak.
Bir de NATOtürkçüler var. “Atatürkçülük” adı altında Türk devrimini Batı ile bütünleştirme, emperyalizmden soyutlayıp sadece laikliği eksen alma… Bu kesim de sürekli olarak Diyanet’i hedef gösteriyor… Atatürk’ü anmadı, şunu yapmadı, bunu yapmadı… Her millî bayram öncesi aynı şeyleri gazetelerde görüyoruz. Bugün de Sözcü, Cumhuriyet, Nefes benzer başlıklar attı.
BİZZAT ATATÜRK KARŞI
Hutbelerde isim anılmasına karşı bizzat Atatürk’ün imzaladığı kararname var. Daha önce Aydınlık’tan Ercan Dolapçı yazmıştı. Belgenin tarihi 5 Mart 1924. Yani Hilafetin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması ve Eğitim Birliğinin sağlanması kanunlarının çıkarılmasından iki gün sonra… Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat imzaladığı 316 numaralı Bakanlar Kurulu Kararında şu ifadelere yer veriliyor: “Badema hutbelerde isim zikr edilmeksizin ‘millet ve cumhuriyetin selamet ve saadetine’ dua edilmesi takarrur etmiş (karar verilmiş) ve bu kararın bilcümle vilayete tebliği dâhiliye vekâletine havale edilmiştir.”
Duaların ‘millet ve Cumhuriyet’in selameti için yapılmasına ilişkin isteğin gerekçesine de hilafeti kaldıran yasal düzenlemede rastlanıyor. İlgili yasanın birinci maddesinde “halifeliğin hükûmet, Cumhuriyet, yani TBMM’nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu” belirtiliyor.
Saltanatı kaldıran Cumhuriyet yönetiminin, Diyanet hutbelerinde Cumhurbaşkanı’nın isminin anılmamasını istemesi ve bu konuda açık bir şekilde Kararname yayımlaması Devrim Kanunlarına da uygun bir tutum! Daha da önemlisi Atatürk’ün kişiliğine de uygun.
İÇ CEPHEYİ GÜÇLENDİRELİM
Bugün Türkiye’ye yönelik tehditler her gün artıyor.
ABD-İsrail, Doğu Akdeniz’e yığınak yapıyor. Kıbrıs’ı silahlandırıyor. Güney sınırımızda İkinci İsrail kurma girişimleri sürüyor. PKK’nın silah bırakması ve bütünleşme sürecinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin Avrasya ile buluşmasına karşı kara propagandalar yapılıyor. Hâlâ laik-muhafazakâr ayrımıyla kavga körüklemeye çalışanlar var. Atatürk düşmanlığı da, İslam düşmanlığı da, Diyanet’i hedef almak da nihayetinde emperyalist, Siyonist güçlerin işine geliyor.
Türkiye’nin bu tartışmalarla kaybedecek vakti yok.
Nükleer savaşın konuşulduğu bir dönemdeyiz. Türkiye’ye namluların döndüğü zaman dilimindeyiz.
Esas olan iç cepheyi güçlendirmek.
Herkesi sorumluluğa çağırıyoruz. Fakat hükûmetimize de iç cepheyi güçlendirecek, millî değerlerimize sahip çıkacak, Batı’nın psikolojik savaşına alet olanları engelleyecek adımlar atma görevi önündedir.
