Doğu Perinçek, 12 Mart’ta yarım kalan doçentlik tezini kitaplaştırdı: Teknokrasi ve yapay zeka
Geçtiğimiz Eylül ayında Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in, “Teknokrasi ve Yapay Zekâ” çalışması, Kaynak Yayınlarınca basıldı. Eserin aynı ay içinde 2. Baskısı yayımlanmış. Kitap satışlarının düşük olduğu bugünlerde bu durum konunun ilgi çektiğini gösteriyor. Tabii yazarın toplumda yarattığı düşünsel saygı ve etkinin de bu talepteki rolü göz ardı edilemez.
Dr. Doğu Perinçek; antiemperyalist devrimci, vatansever, mücadeleci ve çok cesur siyasi tutumunun yanı sıra çok sayıdaki bilimsel ve siyasi kitaplarıyla (tam 59 eser/çalışma) günümüzdeki diğer parti başkanlarından ayrılıyor.
Türkiye’de “Teknokrasi” konusunda bilim hayatına sunulmuş Doğu Perinçek’in çalışması dışında bir kitap bulunmuyor. Eserde Teknokrasi nedir, teknokrat kimdir, bu konu tarihsel geçmişiyle birlikte enine boyuna işleniyor. Teknokrasi konusunda araştırma yapmış bilim insanlarının tez ve yorumları aktarılıyor. Bu görüşler etraflıca tartışılıyor. Kısaca bu çalışmada çok kapsamlı bilgiler ve önemli belirlemeler var.
Kitabın 99-127 sayfaları arasında yer alan, “Yapay Zekâ Sınıfsız Toplumun Habercisi” başlıklı ikinci bölüm de ise yapay zekânın ekonomi politiği, toplumsal etkileri ve tarihsel rolü üzerine özgün ve teorik bir pencere sunuluyor.
Neden “Teknokrasi” konusu diye sorulabilir. Doğu Perinçek, “Hem Batı sisteminin girdiği çıkmaz hem de Türkiye’nin önündeki hesaplaşmanın, Teknokrasi konusunu” güncelleştirdiğini belirtiyor.
Doğu Perinçek’in bu konuyu işlemesinin bir kişisel nedenini de Önsöz’den öğreniyoruz. Doğu Perinçek, 1965 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Kürsüsü’nde asistanken Teknokrasi meselesini incelemeye başlamış. Bilinir, hayat bazen insanlara bitirme izni vermez. Çok parlak başlayan çalışmaların önüne olmadık engeller çıkar. Bu 55-58 yıl önceki gelişmeleri Perinçek şöyle anlatıyor:
“1967 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde “Teknokrasi Meselesine Genel Bir Bakış” başlığıyla yayımlanan çalışmamız, o dönemde bilimsel çevrelerde geniş yankı bulmuş ve önemli bilim insanlarımızın eserlerinde kaynak olmuştu. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ve Prof. Dr. Münci Kapani gibi dönemin siyaset bilimcileri incelemememize göndermelerde bulundular.
“Türkiye’de Teknokrasi konusunda bilim hayatına sunulmuş başka bir çalışma yoktu. Teknokrasi meselesine, bilimsel hayata ilk adımlarımı attığım sırada merak sarmıştım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Kürsüsü’ndeki görevimin ilk yılıydı. Prof. Dr. İlhan Arsel yönetimindeki Anayasa Hukuku doktora semineri çalışmasında hocamın da uygun görmesiyle Teknokrasi konusunu aldım. Çalışmam, Prof. Dr. İlhan Arsel’in isteği üzerine Fakülte dergisinde yayımlandı. Doktoramı “Siyasal Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi” konusunda yaptıktan sonra, Teknokrasi meselesini hocam Prof. Dr. Münci Kapani’nin de özendirmesiyle doçentlik tezi olarak aldım. Ne var ki, tezimi vermeme bir yıl kala 12 Mart döneminde aranmaya başladım ve zamanın başbakanı Nihat Erim’in Ankara Hukuk Fakültesi’ne yazı göndermesi üzerine görevime son verildi.”
Bu kitapla, Doğu Perinçek’in yarım kalan “Teknokrasi” konulu bu önemli doçentlik çalışması, tamamlanmış oluyor. Unvana gelince onu da biz okurlar vereceğiz.
Devlet İktidarının Paylaşılması
Kitapta konu, devlet iktidarının paylaşılması ve kullanılması ekseni çevresinde tartışılıyor. Devlet iktidarı üzerinde etkili olan uzman grupları, bu grupların etki dereceleri, faaliyetleri, toplumsal yapı içindeki yerleri, siyasal davranışları ve gelişme şartları incelemenin kapsamı içinde yer alıyor.
Doğu Perinçek’in verdiği bilgiye göre: Siyasal kararlar, esas olarak sınıfsal bir çıkara dayanır. Devletçi veya liberal bir ekonomik rejimin yeğlenmesi, emperyalist ya da paylaşmacı bir dış siyasetin izlenmesi, amaçlanan toplum modeliyle ilgilidir. Bütün siyasal kararlar, bir dünya görüşüne, mutluluk, özgürlük ve demokrasi tanımlarına göre alınmaktadır.
20. ve 21. yüzyılda devlet, artık 19. yüzyılın liberal devleti değildir. Devletin görevlerinde belirli bir genişleme görülmektedir. Teknokrasi meselesini doğuran olay: Devlet mülkiyetinin genişlemesi Devlet mekanizmasının karmaşıklaşması ve Emperyalist-kapitalist sistemin krizleridir.
Kapitalizmin kimi teorisyenleri refah devletine giden yolda devlet müdahalesinin güçlendiğine dikkat çekiyorlar. Onlara göre, sanayileşme ve tekniğin ilerlemesi sonucu hayatın karmaşıklaşması, devletin ekonomik hayattaki rolünü genişletmiştir.
Ne var ki, devlet mülkiyetinin genişlemesinin asıl nedeni, sanayileşmeyle doğan ve büyüyen işçi sınıfının siyasete girmesi, 20. yüzyılda köylülüğün devrim sahnesine çıkması, birbirini izleyen sosyalist ve millî demokratik devrimlerdir. Dünyanın önemli bir kesiminde emekçi devrimlerinin gerçekleşmesiyle sosyalizmi ve millî demokrasiyi kurma deneyimlerine girişilmiş ve büyük sanayide geniş çapta kamulaştırmalara gidilmiştir. Ayrıca uluslararası alanda savaşların ve şiddetin yayılması, savaş sanayisinde de devlet sektörünün genişlemesine yol açmaktadır.
Uzmanların çağdaş toplumlarda devlet iktidarı üzerindeki etkileri özellikle Planlı Ekonomiyle bağlantılı olarak gelişmiştir. Planlama ve devletin karmaşıklaşan faaliyetlerini yönetmek, uzmanlık ve bilgiyi gerektiriyor. Uzmanların özellikle devlet planlarının hazırlanması, kabulü, yürütülmesi ve kontrolü aşamalarındaki etkileri önemli… Toplumsal ve siyasal karışıklıklar ve krizler, uzmanların iktidar üzerindeki etkilerini artırır.
Nükleer enerjisinin yaygınlaşması ve nükleer silahlar, kamu sektörüne ve nükleer uzmanlara geniş alan açmaktadır. Diğer yandan özellikle bayındırlık ve eğitim alanında kâr getirmeyen yatırımları devlet üstlenmiştir. Kapitalizmin merkez ülkelerinde bile sanayi mülkiyetinde devletin payının genişlediği görülüyor. Kimi teorisyenler, bu gelişmelerin Teknokrat yönetimlere yol açtığını ileri sürmüşlerdir.
Emperyalist- kapitalist ülkelerde derinleşen ekonomik-toplumsal-siyasal krizlerde, var olan sömürü ve baskı sistemini Uzman Yönetimleriyle perdeleme seçeneğinin gündeme getirildiğine tanık oluyoruz. Kriz dönemlerinde hâkim güçler, parlamento içinden çözümler çıkmaza girince, “Teknokrasi” çaresini piyasaya sürmeye başlıyorlar. Türkiye’de bunun örneklerini özellikle TÜSİAD tarihinde bulabiliriz.
Görünmeyen iktidar” tezleri, “Teknokrasi” teorilerine temel olarak ileri sürülmüştür. Teknokrasi, “görünmeyen” bir iktidar değildir, ancak gerçek iktidarın üzerine örtü olarak kullanılabilmiştir. Örtü, her zaman bir araçtır.
Yukardaki özet bilginin ikna edici ayrıntılarını, dayanaklarını ve aşağıdaki soruların yanıtlarını öğrenmek isteyenler mutlaka, “Teknokrasi ve Yapay Zekâ” çalışmasını okumalılar.
Tarihte iktidar sahibi olmayan bilginler ve uzmanlar, günümüzde iktidar sahibi mi oldular?
Teknokrasi kendi başına ya da bürokrasi ile birlikte bir toplumsal sınıf oluşturabilir mi?
Finans ve sanayi alanındaki bürokratik hiyerarşinin doruğunda bulunan yöneticiler bir sınıf oluşturabilirler mi? Siyasal eğilimleri büyük sermaye sahiplerinden farklı mıdır?
Sosyalizmin kuruluş tecrübelerinde “Teknokrasi”nin rolü ne olmuştur?
Osmanlı Devletinde var olan güçlü bürokrasi geleneği teknokratik bir yapı mıdır?
Türk Devriminde asker sivil memurların etkin konumlarından hareketle teknokratik bir iktidardan söz edilebilir mi?
Çağımızda ve günümüzde demokrasi, gerçekten de “teknokratik” denen bir sürecin tehdidi altında mıdır, yoksa esas tehdit emperyalist-kapitalist ülkelerdeki sahte “demokrasinin” kendisi midir?
Teknokrasi terimi bana hemen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerini anımsatıyor. Kitapta, bu iki dönemin de kapsamlı bir eleştirisi/değerlendirmesi yapılıyor. Eser yalnızca bu bölüm için bile okunmalı… Bir de Yapay Zekâ konusu var tabii…
Doğu Perinçek, “Teknokrasi ve Yapay Zekâ”, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2025, 135 sayfa.
Kaynak: Odatv