Dolar 39,2272
Euro 44,7470
Altın 4.202,42
BİST 9.019,57
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana 31°C
Açık
Adana
31°C
Açık
Paz 27°C
Pts 27°C
Sal 29°C
Çar 30°C

Ekrem İmamoğlu’nu Silivri’ye taşıyan ölümcül hatalar!

Ekrem İmamoğlu’nu Silivri’ye taşıyan ölümcül hatalar!
28 Mayıs 2025 12:24
A+
A-

Fatma Sibel Gürcihan

Öncelikle, İstanbul gibi dünyanın en büyük şehirlerinden birinin belediye başkanlığını, açık ve demokratik bir seçimde bileğinin hakkıyla iki kez kazanmış birinin, seçmen iradesine saygı gereği tutuklu yargılanmaması gerekiyordu, bunu hep söyledik.

Demokrasiye vurulan her darbe bir gün herkesi hedef alacaktır. İki aydır tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da böyle düşünüyordu. Yani kapsamlı bir soruşturmanın hazırlandığından hepimizden çok haberi vardı, hatta bir hukukçu ordusu hazırlamıştı ancak tutuklanacağına kendisi de hiç ihtimal vermemişti. Böyle bir yargılanmanın sunacağı propaganda imkanlarından CB seçimi yolunda yararlanacağını bile düşünüyordu.

“Tutuklanmaya ihtimal vermemek” Ekrem Bey’in birinci hatası olsun, diğerlerini maddeler halinde sıralayalım:

2-İmamoğlu’nun önünde Tayyip Erdoğan gibi “başarılı” bir örnek mevcuttu, bu örneği kendisine yol haritası yaptı ancak unuttuğu bir kaç şey vardı. Birincisi Erdoğan, gençlik yıllarından beri bir toplumsal-siyasal tabanın üzerinde hareket ediyordu. 50 yaşından önce kamuoyunun tanımadığı bir profil olarak İmamoğlu’nun ise tek tabanı Erdoğan’dan bıkmışlar, rövanş isteyenler ve Erdoğan’ın kontrolsüz gücünden zarar görmeye başlayanlardı. Yani köklü değil, konjonktürel bir tabandı bu.

3-Ekrem Bey, bunu az çok kendisi de hissediyor olmalı ki toplumsal bir taban oluşturmaya zaman harcamak yerine güç merkezleri ile ilişkilerini güçlendirmeyi tercih etti. Kendisine umut bağlamış sıradan vatandaşa kapıları kapatıp yüzünü uluslararası kuruluşlara, yabancı devletlere, İstanbul ile ilgili hayalleri olan Bizans serüvencilerine, en çok da yerli ve yabancı büyük sermayeye döndü.

4-Bilhassa yerli ve yabancı sermayenin kendisine göstermeye başladığı teveccühü, stratejisinin teyit edilmesi olarak gördü. Oysa sermayenin, karar yetkisini elinde bulunduran kim olursa olsun İstanbul gibi büyük ve zengin bir şehrin imkanlarından yararlanmaktan vazgeçmeyeceğini düşünse, belki bugün farklı bir durumda olurdu. Sermayenin tavırları, kendisine daha çok güç vehmetmesine sebep oldu.

5-Seküler, solcu, Atatürkçü, etnik kimlik siyasetine karşı, Erdoğan ve AKP’den nefret eden klasik CHP kitlesini küstürmekten hiç endişe duymayıp AKP’nin sunduğu imkanlarla zenginleşmiş şirketlere iş vermeye başladı. Büyük sermaye artık artı bir olarak cepteydi. Büyük paralar kazanmaya ve kazandırmaya başladı.

6-Etnik kimlik cihetinden kaçacak olan oyları da “Kent Uzlaşısı” formülüyle bertaraf ettiğini düşündü. İstanbul’un bazı ilçeleri ve büyük ihalelerin belli bir yüzdesini göz göre göre DEM’e (dolayısıyla PKK’ya) dağıttı. Devlet Bahçeli’nin aniden çıkıp “Öcalan Meclis’e gelsin” diyerek bir “süreç” başlatacağını ve DEM’in yüzünü hemen Erdoğan ve Bahçeli’ye döneceğini herkes gibi o da tahmin edemedi. Onca emek verdiği DEM oyları bir anda avuçlarından kayıp gitti.

7-Buna rağmen Cumhurbaşkanlığı koşusunda hâlâ önde koştuğuna hep inandı/inandırıldı. Uluslararası merkezlerin desteği ise en sarsılmaz kaleydi onun gözünde. Bilhassa İngiliz devletine ve emperyalizmin gözbebeği Fener Rum Patrikhanesi’nin batı dünyasındaki etkisine çok iman etti. Cıvıl cıvıl etnik kimlikler dururken Kaba saba Türk’ün ne gücü olabilirdi ki?

8- Düz mantığın en çok sorduğu sorulardan biridir “İçişleri ve Maliye’nin yıllardır yakın takibinde olan İmamoğlu, neden ihalelerde bu kadar dikkatsiz davransın ki?” Davrandı çünkü gücünün artık Tayyip Erdoğan’ı bir erken seçime mecbur bırakacak noktaya geldiğine ve bu seçimden Cumhurbaşkanı olarak çıkmasının garanti olduğuna inanmış-inandırılmıştı. Çevresindeki herkes büyük iktidar rüyaları görmeye başlamıştı. Cumhurbaşkanlığı -Hele de “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen ucubenin cumhurbaşkanlığı- koltuğuna oturduktan sonra arkasından koşan soruşturmaların buharlaşması kesin değil miydi?

9-Sadece bu değil tabi, dört bir musluktan akan devasa miktarda paralar bürokraside, yargıda, medyada, iş dünyasında, siyasette pek çok kişiyi satın almasına da imkan sağlamıştı. Artık bir “İmamoğlu İmparatorluğu”ndan söz edilmeye başlanmıştı. Ne zaman “Filanca ihalede başımız ağrımaz değil mi arkadaşlar?” diye soracak olsa, “Siz hiç merak etmeyin Başkan’ım, maliyeci arkadaşlar bizden yana, gerekeni yapıyorlar” cevabını alıyordu Geçmişte bir Bakan’ın bile İmamoğlu musluklarından bolca su içip soruşturmaları hasır altı ettiği konuşuluyordu.

10-İmamoğlu ve ekibinin bazı yargı mensuplarıyla da da arası çok iyiydi. Medya ve sermaye zaten çantada keklikti. Bunlara bir de Erdoğan memnuniyetsizi AKP’li siyasetçiler eklenmeye başlamıştı ki artık iktidar yürüyüşü yemeyip de yanında yatılacak kıvama gelmiş demekti.

11-Bütün bu şartlardan dolayı İmamoğlu, büyük bir soruşturmanın gelmekte olduğu istihbaratını soğukkanlı karşıladı. Nasılsa tutuklanması söz konusu olmayacağı için bir yandan davalar sürerken, bir yandan da meydanlarda Cumhurbaşkanlığı kampanyasını başlatacak, hatta bu davalar kendisine propaganda malzemesi taşıyacaktı.

12-Evdeki plan çarşıya uymadı. Erdoğan’ın gücünü kaybettiğini düşünmeye başlayan iktidar aparatları, “Ne olur, ne olmaz” diyerek İmamoğlu’nun zannettiğinin aksine ikili oynuyorlardı. Yani bir yandan rüşvetler yeniliyor, öbür yandan raporlar, iddianameler yazılıyordu. Sermaye ise dediğimiz gibi, para neredeyse oraya gidiyordu zaten.

13-Erdoğan’ın ‘kaybettiğine’ kesin inanmış talihsizler de vardı tabii. Bugünlerde Erdoğan onların defterini dürmeye hazırlanıyor. Yargıda, bürokraside, partide, medyada eli İmamoğlu’nun eline değmiş kişilerin tasfiye edileceği bir operasyona hazırlanılıyor. Operasyonun sermaye ayağı işlemeye başlamış bile. Gazeteci Timur Soykan’ın haberine göre AKP döneminde âbâd olmuş büyük şirketlerden birine giden birileri “Ya şirketi 1.5 milyar dolara bize devredersin (Şirketin gerçek değeri 5 milyar dolar civarı imiş) ya da her şeyin elinden alınır ve hayatını Silivri’de geçirirsin” demiş. Ve o şirket 1.5 milyar dolara devredilmiş.

14-İmamoğlu bir de CHP’deki gücünü ve etkisini iyi tartamadı. Delege satın almakla her şey bitmiş olmuyordu. Ayağımız bir kez kayınca yanımızdaki kimlerin karşı saflara geçeceğini bilemeyiz. Bırakın CHP’yi, İmamoğlu’nun en yakın çalışma arkadaşları bile itirafçı kuyruğuna girdi. Özgür Özel’in attığı her adım ise İmamoğlu’nu Silivri’nin duvarlarına biraz daha gömüyor. Sözün kısası, İmamoğlu deneyimsiz bir siyasetçi olarak yanlış bir oyun kurdu ve kaybetti. Hilal taktiğine yenildi. Kuşatılanların da kuşatıldığını göremedi. Şimdi çevresi hızla boşalıyor ve en geç sonbaharda CB koltuğuna oturmayı planlarken, en erken sonbaharda iddianame beklemeye başladı.

Nietzsche’nin en ünlü sözlerinden biridir:

“Uçuruma çok bakarsan, uçurum da sana bakmaya başlar”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.